Chossudovsky: Suriye Savaşı, 3. Dünya Savaşı Senaryosuna Giriş mi
Global Research'tan önemli bir Chossudovsky analizi daha:
ABD kimyasal silah provokasyonunu önceden nasıl planladı?
Tehlikeli kavşak: Suriye savaşı, 3. Dünya Savaşı senaryosuna
giriş mi?
Michel Chossudovsky
Global Research
“Özgürleştirici [aynen
böyle] güçlerin eyleminin kolaylaştırılması amacıyla (…) bazı temel kişilerin
tasfiye edilmesi için özel bir çaba gösterilmelidir. (…) ayaklanma ve müdahale
sürecinin başlarında gerçekleştirilmelidir, (…)
Suriye'de karışıklıklara devam
edilmesi yönünde siyasi bir karar varıldıktan sonra CIA hazırlık yapmıştır ve
SIS (MI6) bireylerle teması üzerinden çalışarak küçük sabotaj ve ani saldırı
olaylarına girişecektir. (…) Bu olaylar Şam'da yoğunlaşmamalıdır (…)”
Daha ileride: “gerekli derecede
korku (…) sınır olayları ve (hazırlanmış) sınır çatışmaları, müdahale için bir
gerekçe sağlayacaktır (…) CIA ve SIS [MI6] gerilimi arttırmak için hem
psikolojik alanda hem de eylem alanında kapasitelerini kullanmalıdır.” (Sızdırılan
ortak ABD-İngiltere istihbarat belgesi, Londra ve Washington, 1957)
Suriye, Ortadoğu'da
stratejik bir yer işgal etmektedir. Suriye'ye karşı savaş, askeri girişimlere
dair yol haritasının bir parçasıdır. Bu, yalnızca İran'a değil, aynı zamanda
Rusya ve Çin'e karşı yöneltilmiş daha geniş bir ABD-NATO-İsrail askeri
gündeminin ayrılmaz bir parçasıdır. Dahası, Ortadoğu-Orta Asya petrol
rezervleri ve stratejik petrol ve doğalgaz boru hatları üzerine kontrol tesis
etmeye dayanan genişletilmiş bir askeri gündemin parçasıdır.
Ortadoğu, Kuzey Afrika,
Sahraaltı Afrika ve Orta Asya'da geniş bir savaş sürecinin ve ülkeler düzeyinde
siyasi istikrarsızlaştırmanın bir bileşenidir.
Suriye'deki, paralı asker
güçlerinin entegre olduğu ve Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve İsrail tarafından
desteklenen (Mart 2011'de başlatılan) ABD sponsorluğundaki El Kaide isyanının
başarısızlıkları, şimdi, hava kuvvetlerinin kullanılmasını ve postalların
karaya ayak basmasını da içeren konvansiyonel bir savaş için sahneyi hazırladı.
ABD ve müttefikleri şimdi,
Suriye'ye askeri müdahale için bir bahaneyi şekillendirmek amacıyla, kanıt
olmaksızın, Suriye hükümetini kendi halkına karşı Sarin gazı kullanmakla
suçluyor.
ABD'li, İngiliz, Fransız ve
İsrailli yetkililer şu anda, bu harekâtın niteliği ve zamanlamasına ilişkin bir
dizi istişare gerçekleştiriyorlar.
Savaş açmanın bahanesi:
Kosova modeli
NATO'nun Yugoslavya
müdahalesinin bahanesi olarak sahnelenmiş bir olay olan sözde “Racak
katliamı”na gönderme yapan Washington, Suriye'de koruma sorumluluğu adını
verdikleri askeri mandayı meşrulaştırmak amacıyla önceki Kosova Modeli'ni
(1999) kullanabileceğinin ipucunu verdi.
Yugoslavya'da NATO'nun, El
Kaide ve organize suçla bağlantıları olan terörist ve mücrim bir topluluk olan
Kosova Kurtuluş Ordusu'nun (KLA) desteğiyle müdahale ettiğini belirtmekte fayda
var.
İronik bir şekilde, Başkan
Obama askeri müdahale çağrısı yaparken ABD istihbaratı resmi hikayeye şüpheyle
yaklaştı ve istihbaratın şaibeli olduğuna, “kesin delil” bulunmadığına işaret
etti:
“Yetkililer, müdahaleyle
ilgili tartışmaların alt derece askeri yetkililer arasında gerçekleştiğini,saldırıyı
Esad'ın ekibinden birine ve hatta önde gelen bir Suriyeli komutana bağlayan
doğrudan bir kanıt olmadığını söyledi.
Yetkililerin söylediğine
göre bu yüzden, Pazartesi günü Dışişleri Bakanı John Kerry saldırının Esad
hükümetiyle bağlantısının “inkar edilemez” olduğunu söylese de, ABD
istihbarat yetkilileri şüpheli kimyasal saldırının Esad'ın emriyle
gerçekleştirildiğinden çok da emin değiller, hatta hükümet güçleri tarafından
gerçekleştirildiğinden bile tam olarak emin değiller.” (AP, 29 Ağustos 2013)
Gerilimi tırmandırma, askeri
gündemin ayrılmaz bir parçasıdır. Eğer Suriye'ye karşı ABD-NATO saldırısı
başlatılacaksa, Kuzey Afrika'dan Doğu Akdeniz'e, oradan Afganistan-Pakistan ile
Çin arasındaki sınıra kadar olan geniş bölge, genişletilmiş bir bölgesel
savaşın hengamesi içine sürüklenecektir.
Bu savaş kaçınılmaz olarak
Lübnan ve Ürdün'e yayılacaktır. İsrail ve Türkiye, hem hava kampanyası, hem de
kara güçleriyle aktif olarak müdahil olacaktır. “İsyancı”ların istihdam
edilmesinde ve eğitilmesinde temel bir rol oynamış olan Suudi Arabistan ve
Katar da dâhil olmak üzere Amerika'nın Körfez'deki müttefikleri de, bu askeri
operasyonun sahnelenmesine müdahil olmuşlardır. İran ve Rusya, Suriye'nin
askeri müttefikleridir. Hayati soru, saldırı gerçekleşirse veya
gerçekleştiğinde aktif olarak (askeri açıdan) Suriye'nin yanında durmayı seçip
seçmeyecekleridir.
Son haberler, bir
siber-savaş operasyonunun başlatıldığını ileri sürüyor. Müttefik özel
kuvvetlerin Ürdün ve Türkiye'den Suriye topraklarına girdikleri aktarılıyor.
İngiliz özel kuvvetlerinin, Suriye hava savunma sistemlerinin “Müttefik
saldırılarına hazırlığını” incelediği söyleniyor.
İsrail'de medya
dezenformasyonunun öncülük ettiği bir potansiyel panik durumu baş gösteriyor.
İsrail ordusunun ihtiyat askerlerini çağırdığı ve bu askerlerin kuzey sınırına
yerleştirildiği aktarılıyor. İsrail'in, daha geniş ABD-NATO hava savunma
sistemine entegre edilen “füze kalkanı sistemi” aktive edildi. Eş zamanlı
olarak binlerce İsrailli, Suriye'nin Batı saldırısına karşılık vermesi
korkusuyla, gaz maskeleri için kuyruğa girmeye başladı.
İnsanlık tehlikeli bir kavşakta
Şu anda dört farklı savaş sahası var: Afganistan-Pakistan,
Irak, Filistin ve Libya.
Suriye'ye yönelik bir saldırı bu farklı savaş sahalarının
birleşmesine ve sonuç olarak daha geniş bir Ortadoğu
– Orta Asya savaşına yol
açabilir.
Dahası, ötekilerin yanında, Yemen, Somali, Mısır, Mali,
Nijer'in de aralarında olduğu pek çok ülke şimdi, devamlı olarak ekonomik
çöküşe, siyasal istikrarsızlığa ve devlet kurumlarının çöküşüne yol açan ABD
destekli “iç savaşların” içine sürüklenmiş durumdalar. Bu ülkelerde ABD askeri
müdahalesi çoğu zaman (ABD istihbaratı tarafından desteklenen) El Kaide
bağlantılı isyancılara karşı anti-terör operasyonları biçimini alıyor.
Kamuoyu, insanlığı bir Üçüncü Dünya Savaşı'na sürükleme
potansiyeli bulunan bu savaşların ağır sonuçlarından büyük ölçüde habersizdir.
Dahası, Ortadoğu ve Orta Asya'da genişletilmiş bir savaşın,
ABD'nin “Asya'ya giden dayanak” stratejisinin parçası olarak Rusya, Kuzey Kore
ve Çin'i tehdit ettiği Güneydoğu Asya ve Uzak Asya üzerinde de kaçınılmaz
olarak etkileri olacaktır.
ABD destekli isyan
“Kitlesel sivil ölümlerinin yaşandığı olaylar” ABD askeri
doktrininde temel bir rol oynamaktadır. Sivil ölümleri, insani amaçlı olduğu
söylenen savaş için kamuoyu desteği yaratmak amacıyla tetiklenmektedir.
Karşı karşıya olduğumuz şey, Suriye hükümetini suçlamak ve
bölgesel bir savaşı tetiklemek amacıyla, şeytanca sahnelenmiş sivil ölümleridir.
2011 Mart ortasında, Deraa'da isyanın ilk başladığı zamandan
bu yana Suriye içinde terörist tugaylar – ki paralı askerler de geniş bir
şekilde bunlara entegre olmuştur – ortaya salındı.
Bir medya dezenformasyon modeli sahneye konuldu. Sivil
ölümlerinden devamlı olarak Suriye hükümeti sorumlu tutuldu. Sözde
“devrimcilerin” gerçekleştirdiği kitlesel sivil ölümleri ve vahşetler,
Suriye'deki Beşar Esad hükümetini şeytanlaştırmak için kullanıldı.
MI6, CIA ve Mossad amilleri ile Batılı özel kuvvetler en
başından itibaren isyancı güçleri birleştirdi. Yüksek profilli terörist
saldırılar, ileri derecede eğitimli askeri girişimciler ve istihbarat ajanları
tarafından koordine edildi:
“Bir güvenlik yetkilisi, ayaklanma ve cinayetler Arap
ülkesini sarsarken, MI6 ve CIA'den ajanların şimdiden durumu
değerlendirmek için Suriye'de olduğunu açığa çıkardı. Özel kuvvetler de
Suriyeli muhalif askerlerle görüşüyor. [İngiliz] Hükümetin[in] yardım etmeye
karar vermesi halinde isyancı kuvvetlerin ihtiyaç duyacağı silahlar ve iletişim
kitleri hakkında bilgi almak istiyor. İyi bir konumda olan kaynak, “MI6
ve CIA, sızmak ve gerçekleri elde etmek için Suriye'deler” dedi. “Neler
olduğunu bilmek isteyen ve muhalif askerlerin ihtiyaçlarının ne olduğunu
bulmaya çalışan SAS ve SBS uzakta değil.” (Daily Star, 1 Ocak 2012 http://www.dailystar.co.uk/news/latest-news/227911/Syria-will-be-bloodiest-yet vurgular
bize ait)
Suriye'ye ve İran'a saldırmak için yapılan savaş
hazırlıkları yıllardan beri “ileri bir hazırlık durumunda” oldu. ABD, NATO ve
İsrail'den askeri planlamacılar, Türkiye'nin (NATO içindeki ikinci büyük askeri
güç) de temel bir rol oynayacağı “insani” bir askeri kampanyanın hatlarını
çizdi.
Suriye'ye yönelik, bir “uçuşa yasak bölge”yi de içeren hava
kampanyası, eğitimli paralı askerlerin de katıldığı muhalif isyancılara destek
için yürütülen ABD-NATO örtülü savaşının başarısızlıklarından hareketle, 2011
sonlarından itibaren öngörüldü.
İngiliz Savunma Bakanı: “Her şey Libya gibi gidiyor, fakat
bu daha büyük ve daha kanlı olacak”
2011 yılında, İngiliz Savunma Bakanı Pentagon'la ilişki
içinde “NATO destekli bir uçuşa yasak bölge için gizli planlar hazırlama” işine
girmişti.
İngiliz savunma yetkilileri, Suriye'ye yönelik olarak
planladıkları hava kampanyasının 2011'de Libya'da olandan daha büyük ölçekte
olacağını ve İsrail'in de askeri operasyonun parçası olacağını kabul ediyor.
“Suriye Hizbullah'ı destekliyor. Bu, İsrail'i ve bütün Ortadoğu'yu tehdit
ediyor…. “Her şey Libya gibi gidiyor, fakat bu daha büyük ve daha kanlı olacak”
(Agy, vurgular bizim)
Suriye, Rusya'dan gelen gelişmiş S-300 hava savunma
sistemine sahip. Rus teknik danışmanlar, “Suriyelilere bir S-300 dizisi
kurmalarına yardım etmek” için Kasım 2011'den beri Suriye'deler. Raporlar
ayrıca Suriye'nin, ülkedeki bütün önemli askeri ve endüstriyel tesislerine
gelişmiş radar sistemlerinin yerleştirildiğini doğruluyor. “Radar sistemi,
Suriye sınırına doğru askeri birlik veya savaş uçağı hareketlerini
algılayabileceği, güney ve kuzey bölgelerini de kapsıyor. Radar hedefleri
İsrail'in önemli bir bölümünü ve NATO tarafından kullanılan, Türkiye'deki
İncirlik askeri üssünü içine alıyor.” (Aktaran: Arun
Shavetz (24 Kasım 2011),
İngiliz Dışişleri Bakanlığı, deniz ve hava kuvvetlerinin
yerleştirileceğini erkenden açıkladı. “Yetkili” askeri kaynaklardan alıntı
yapan, Londra'nın yeni tabloid gazetelerine göre, “[Suriye'deki] tırmanan iç
savaş, Batı'nın girmeye zorlanmasını giderek daha fazla muhtemel kılıyor. ” ( Daily
Mail, 24 Temmuz 2012)
Suriye'deki kimyasal silahlı yanıltma harekâtı: ABD-NATO
askeri planlarının ayrılmaz bir parçası
Suriye için kitle imha silahları opsiyonu – ki en azından
Ağustos 2012'den beri ABD istihbaratının masasındaydı – ABD destekli El Nusracı
terörist birliklerin hükümet güçleri tarafından yenilgiye uğratılmasının
akabinde, hayata geçiriliyor.
ABD-NATO öncülüğündeki daha önceki “insani savaşların”
modeline dayanan bu opsiyon, sahnelenmiş bir yanıltma harekatında sivil
ölümlerinin tetiklenmesi ve arkasından Suriye hükümetinin kendi halkını
öldürmekle suçlanmasına dayanıyor.
Amaç, sözde “uçuşa yasak bölge” için kamuoyu desteği
yaratmak ve insani temellerde bir askeri müdahale için meşruluk bahanesi
oluşturmaktır.
Askeri müdahalenin çeşitli aşamaları üzerine düşünülmüştür.
Örtülü istihbarat operasyonunun parçası olarak El Kaide ile
bağlantılı isyancı güçler tarafından kasten masum sivilleri öldüren, bir
kimyasal silah saldırısı gerçekleştirilmiştir. Arkasından Suriye hükümeti,
buradan doğan vahşet nedeniyle suçlanmıştır.
Medya dezenformasyonu Suriye hükümetinin
şeytanlaştırılmasına doğru yönelmiştir. Kamuoyu, insani temellerde bir askeri
müdahaleyi desteklemeye yönlendirilmiştir. Halkın öfkesine yanıt olarak
ABD-NATO, insani amaçlı “koruma sorumluluğu” görevi doğrultusunda “adım atmaya
zorlandığını” söylemiştir.
Medya propagandası iyice hızlanır. “Uluslararası Toplum”,
“Suriye halkının imdadına” gelir.Bunun arkasından savaş gemileri ve savaş
uçakları Doğu Akdeniz'e yerleşir. Bu eylemler, isyancılara ve sahadaki özel
kuvvetlere yapılan lojistik destekle koordine edilir. Nihai hedef, mezhepçi
çizgiler temelinde “ülkenin bölünmesine” ve/veya Katar ve Suudi Arabistan
modelinde “İslamcı hakimiyetinde veya nüfuzunda rejim” kurulmasına yol açacak
“rejim değişikliği”dir.Suriye'yle ilgili savaş planları, İran'la ilgili
planlara entegre edilmiştir. Tahran'a giden yol Şam'dan geçer. ABD-NATO
müdahalesinin daha geniş içerimleri, askeri tırmanış ve Doğu Akdeniz'den Orta
Asya'ya kadar yayılan, Çin ve Rusya'nın da doğrudan veya dolaylı olarak müdahil
olacağı olası bir bölgesel savaşın başlatılmasıdır.
Kimyasal silahlı bir yanıltma harekâtı için hazırlıklar bir
yıldan daha uzun zaman önce başlamıştı. Ağustos 2012'de Los Angeles Times gazetesinde
çıkan bir habere göre Pentagon, Suriye'nin kitle imha silahlarını yok etmek
amacıyla Suriye'ye “küçük özel harekât birlikleri” gönderdiğini açıklamıştı. Bu
ekipler daha sonra “hassas hava vuruşlarıyla”, yani hava saldırılarıyla
desteklenecekti.
Suriye hükümetinin Suriye halkına karşı kimyasal silah
kullanması senaryosu halihazırda ABD istihbaratı tarafından değerlendirilmişti:
“Yetkililerin söylediğine göre bölgelerin güvenliğinin
alınması, muhtemelen, bu tür silahların ele alınması konusunda eğitimli özel
harekât ekiplerinin düzenleyeceği gizli vuruşları ve havaya yayılmaksızın
kimyasalları yakacak hassas hava vuruşlarını içerecektir. ABD uyduları ve
insansız uçakları şimdiden, bölgeleri kısmen izleyebilmekteler.
ABD istihbarat kuruluşları, Suriye'nin yıllar içinde
yüzlerce ton sarin sinir gazı ve yakıcı kimyevi bir madde olan hardal gazı
ürettiğini yahut edindiğini ve bir diğer sinir gazı olan VX geliştirmeye
çalıştığını düşünüyor. Bazı kimyasal maddelerin zehirliliği zaman içinde
belirgin bir şekilde azaldığı için, ölümcül stokların ne durumda olduğu
bilinmiyor.
Uzmanlar, kimyasal maddelerin ülke çapındaki sığınaklarda ve
diğer bölgelerde saklandığını söylüyor. Dört üretim tesisi, hepsi de 17 aydır
süren ayaklanmanın merkezleri olan Halep, Hama ve Humus şehirleri ile, Esad'ın
da mensubu olduğu Alevi mezhebinin kalesi olarak görülen kıyıdaki Lazkiye şehri
yakınlarında bulunuyor.
Bu yıl ulusal istihbarat şefinin hazırladığı ve gizli
olmayan bir raporun söylediğine Suriye'nin kimyasal maddeleri “hava
bombaları, balistik güzeler ve havan roketleri ile atılabilir.” Fakat
Suriye'nin elinde bulunan ve içlerinde Kuzey Kore'den temin edilen Scud
füzelerinin de bulunduğu roketler, hassas olmamalarıyla ünlü ve bu onları, özel
bir hedefe yönelik yoğun zehirli kimyasal konsantrasyonu için etkisiz kılıyor.” ( ABD'nin
Suriye'nin kimyasal silahlarını emniyete almak için yerinde planları var –
latimes.com, 22 Ağustos 2012)
ABD sponsorluğundaki bu ilk kitle imha silahlı özel tim
operasyonları, sahnelenen kimyasal silahlı yanıltma harekatı saldırısı
senaryosunu meydana getirmiş olmalıdır. İsyancı güçlere kimyasal silah
kullanımı eğitimi verilmesi için sahneyi hazırlamış olması da kuvvetle
muhtemeldir.
ABD destekli “isyancılar” kimyasal silahlara sahip
Suriye hükümetinin halkına karşı kimyasal silah kullandığına
dair kesinlikle hiçbir kanıt yokken, CIA destekli El Kaide bağlantılı
isyancıların ellerinde kimyasal silahların bulunduğu ve Batılı özel kuvvetler
tarafından kimyasal silah kullanımı konusunda eğitildikleri yönünde kanıtlar
var.
Ürdün'de ve Türkiye'de gerçekleşen [kimyasal silah]
eğitim[i], kaynaklara göre, stokların nasıl izleneceğini ve ele geçirileceğini ve
silah alanlarının ve malzemelerinin kullanımını içeriyor. Yetkililerden birine
göre bazı silah firmaları Suriye'de sahadalar ve bazı tesisleri
izlemek üzere isyancılarla birlikte çalışıyorlar. Eğitmenlerin milliyeti
açıklanmadı, ancak yetkililer hepsinin Amerikalı olduğunun varsayılmaması
uyarısında bulundu. (CNN, 9 Aralık 2012, vurgular bize ait)
Bu, isyancılara verilen, silahların yayılmasını engelleme
eğitimi değildir. Bu örtülü operasyonun parçası olarak tasarlanan şey, ABD-NATO
destekli teröristlerin, adını zikretmek gerekirse, El Nusra Cephesi de
dâhil olmak üzere “bizim” El Kaide bağlantılı amillerimizin kimyasal
silahlara sahip olmasıdır.
El Kaide'ci teröristlere verilen bu ABD sponsorluğundaki
kimyasal savaş sanatı eğitimi, uluslararası hukukun ve BM Şartı'nın 7.
Bölümü'nün ağır bir ihlalidir.
Haziran ayında şunlar aktarılmıştı:
“Türk polisi, İstanbul'da ve Suriye sınırına yakın güney
şehirlerinde El Kaide bağlantılı Suriyeli El Nusra üyesi teröristlere baskınlar
düzenledi ve El Kaide'nin Suriye kolu El Nusra Cephesi'nin 12 üyesini
tutukladı. Bu kişilerin bulundukları yerde dört buçuk libre sarin sinir gazı,
el tabancaları, el bombaları, mermiler ve çeşitli dokümanlar bulundu.
Türkiye'de yayınlanan Zaman gazetesi, bu kişilerin Türkiye'nin Adana şehrinde
bir bombalı saldırı hazırlığında olduğunu yazdı.” (Debka, 15 Haziran 2013,
vurgular bize ait)
Birleşmiş Milletler bağımsız misyonu, isyancı güçlerin sarin
sinir gazına sahip olduklarını doğruladı.
Washington Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'a işaret
etse de, Birleşmiş Milletler'in bağımsız soruşturma komisyonu Mayıs 2013
tarihinde hükümetten ziyade isyancıların kimyasal silaha sahip olduğunu ve
sivil halka karşı kullandığını teyit etmişti:
“Önde gelen denetçilerden birinin Pazar günü söylediğine
göre, BM insan hakları gözlemcileri, Suriye'deki iç savaşta yaşanan
ölenlerin yakınlarından ve tıbbi personelden isyancı güçlerin sarin sinir
gazı kullandığına dair tanıklıklar elde etti.
Komisyon üyesi Carla Del Ponte, Suriye'deki Birleşmiş
Milletler soruşturma komisyonunun, hükümet güçlerinin uluslararası hukuk
tarafından kullanılması yasaklanan kimyasal silahları kullandığına dair henüz
bir kanıt bulmadıklarını söyledi.
Del Ponte, bir İsviçre-İtalyan televizyonuna verdiği
röportajda, “Soruşturma görevlilerimiz komşu ülkelerde kurbanlarla, doktorlarla
ve sahra hastanelerinde bulunanlarla görüşmeler yaptı ve geçen hafta
yayınladıkları ve benim de gördüğüm rapora göre, kurbanların maruz kaldığı
muameleden hareketle, sarin gazı kullanıldığı yönünde kesin kanıtlar olmasa da,
güçlü, somut şüpheler var” dedi.
İtalyanca olarak yaptığı konuşmasında, “bu kullanım, hükümet
yetkilileri tarafından değil, isyancılar tarafından gerçekleştirildi” diye
ekledi.” (“Soruşturma görevlisi. BM, Suriyeli isyancıların sarin gazı
kullandığına dair tanıklığa sahip,” Chicago Tribune, 5 Mayıs 2013,
vurgular bize ait)
El Nusra güçlerinin “Han el Asel'de hükümet güçlerine ev
yapımı bir havan topuyla sarin fırlattığı” yönünde de kanıtlar var:
“Rusya BM'ye buna ilişkin kanıtlar sundu ve Han el Asel BM
denetçi ekibinin ziyaret edeceği bölgeler listesindeydi.” (Bkz: Phil
Greaves, Syria: Obama's Pretext for War? The “Rebels” are in Possession
of Chemical Weapons, [Suriye: Obama'nın savaş bahanesi mi? “İsyancılar”
kimyasal silahlara sahip] Global Research, 29 Ağustos 2013)
Ortadan kaldırılan Daily Mail haberi
29 Ocak 2013'te, İngiltere'nin en popüler günlük gazeresi
Daily Mail, online versiyonuDailymail.co.uk sitesinde bir makale
yayınladı. Makalenin başlığı şuydu:
ABD, ‘Suriye'de kimyasal silah saldırısı gerçekleştirme ve
Esad rejimini suçlama planını destekledi'
Archives.org sitesi, Suriye'de kimyasal silah saldırısı
gerçekleştirip Devlet Başkanı Beşar Esad'ı suçlamaya yönelik varsayılan ABD
destekli istihbarat operasyonuyla ilgili makalenin kaydını yayınladı. Orijinal
makale (http://www.dailymail.co.uk/news/article-2270219/U-S-planned-launch-chemical-weapon-attack-Syria-blame-Assad.html)
Daily Mail arşivinden kaldırıldı. Ancak bu yazıyahttp://web.archive.org/web/20130130091742/http://www.dailymail.co.uk/news/article-2270219/U-S-planned-launch-chemical-weapon-attack-Syria-blame-Assad.html adresinden
ulaşmak mümkün.
Anladığımız kadarıyla Daily Mail'in haberi, İngiltere
merkezli bir güvenlik şirketi olan “Britam Defense and Intelligence”
tarafından başlatılan bir hakaret davasının arkasından kaldırıldı.
Sahnelenen savaş bahanesi olayı
Bu şeytani operasyon, ABD'nin isyancıları kimyasal
silahlarla teçhizatlandırması ve titizlikle hazırlanmış bir operasyonun
gerçekleştirilmesine dayanıyor. Operasyon, sivillerin öldürülmesi ve arkasından
ABD-NATO askeri ittifakı adına gerçekleştirilen vahşet nedeniyle Suriye
hükümetinin suçlanmasından oluşuyor.
Gözümüzün önünde cereyan eden şey, askeri planların ayrılmaz
bir parçası olan şeytani bir senaryodur; adını koymak gerekirse, Batılı savunma
şirketlerinden tavsiyeler alan muhalif teröristlerin gerçekten de kimyasal
silahlara sahip olmasıdır.
Daha yukarıda sunulan kanıtlar, Suriye hükümetinden ziyade
isyancıların sivillere karşı kimyasal silah kullandığını göstermektedir.
Kimyasal silahlarla ilişkili ABD özel kuvvetleri, Ağustos 2012 tarihinden bu
yana Suriye içinde faal durumdadır. Bu dönem, (CNN tarafından teyit edildiği
üzere) isyancılara kimyasal silah kullanımı eğitimi verilmesi ve isyancı
güçlerin sarin gazı da içeren kimyasal silah kullanması dönemiyle çakışmaktadır.
Batı, hayatlarının Beşar Esad tarafından tehdit edildiği
varsayılan Suriye halkının imdadına geldiğini iddia ediyor. Oysa gerçeklik,
Batı askeri ittifakının sadece, aralarında El Nusra Cephesi'nin de bulunduğu
teröristleri desteklemekle kalmadığı, aynı zamanda vekili olan “muhalif”
isyancı güçlere kimyasal silah verdiğidir.
Medya propagandası
Medya bu yalanı aynen tekrarladı. Araştırmacı gazetecilik
bir yana bırakılarak bunu yerini medya uydurmaları, yalanlar ve fabrikasyonlar
aldı. Haberler hep bir ağızdan, Birleşmiş Milletler'in himayesi altında
gerçekleşecek bir askeri müdahale için çağrı yapıyor.
Yalan önermeler kurgulanıyor, haberler, araştırmalarını
yalan üzerine inşa ediyor.
Eş zamanlı olarak, önde gelen Batılı solcu aydınlar, NATO
destekli insani müdahaleye olan desteklerini ifade ettiler. Bunlar aynı zamanda
2011'de Libya'ya yönelik NATO müdahalesini de destekleyen kişilerdir.
Bu kişiler gelişigüzel bir şekilde, (bir taraftan Dışişleri
Bakanlığı'nın terör örgütleri listesinde yer alan) ABD destekli El Kaide
bağlantılı isyancıları, Brezilya'daki topraksızlar hareketi ve Meksika'nın
Chiapas bölgesindeki Zapatistalarla karşılaştırılabilecek “devrimciler” olarak
tanımlıyor.
Kendisini solcu olarak tanımlayan bu kişiler arasında,
“insani savaş” lehine bir konsensüs oluşmuş durumda:
“Biz, aşağıda imzası bulunanlar olarak, Mart 2011'den bu
yana onur ve özgürlük mücadelesi veren milyonlarca Suriyeli ile olan
dayanışmamızı ilan ediyoruz. Dünyaya, Suriye halkı üzerindeki baskısını ve
savaşı sonlandırması için Suriye rejimine baskı yapma çağrısında bulunuyoruz.
Suriye'nin demokratik bir geleceğe doğru hızlı bir yeniden inşaya
başlayabilmesi için Beşar Esad'ın derhal, mazeretsiz olarak çekilmesini
istiyoruz.
“Suriye'deki devrim, Kuzey Afrika devrimlerinin temel bir
parçasıdır; aynı zamanda Meksika'daki Zapatista isyanının, Brezilya'daki
topraksızlar hareketinin, Avrupa ve Kuzey Amerika'da neo-liberal sömürüye karşı
gerçekleşen isyanların bir uzantısı ve İran, Rusya ve Çin'deki özgürlük
hareketlerinin bir yankısıdır.”
Suriye halkına karşı savaş yürüten kim?
Hükümet mi, yoksa Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye'de
eğitilen ve istihdam edilen, ABD-NATO destekli ölüm mangaları mı?
Acı bir ironiyle, “ilericilerin” dili ve söylemi doğrudan
askeri eylem çağrısı yapmıyor olsa da, ölçek ve içerik bakımından, Elliott
Abrams, Paul Berman, Eliot A. Cohen, Robert Kagan, William Kristol,
Bernard-Henri Levy, Karl Rove gibi isimlerin imzaladığı ve Weekly Standard'da
yayınlanan, Başkan Barack Obama'ya hitap eden neo-con açık mektuba benziyor:
“En azından ABD, gönüllü müttefikleri ve partnerleriyle
birlikte, Suriye diktatörlüğünün son geniş çaplı kimyasal silah kullanımının
içinde olan askeri birimlerini hedef alacak stand-off silahlarını ve hava
gücünü kullanmalıdır…
Aynı zamanda Suriye silahlı muhalefeti içinde, incelenen
ılımlı unsurlara, rejimin kimyasal silahlara sahip birimlerini tanımlamak ve
vurmak için gerekli silahları sağlamalıdır. Bu yüzden zaman, ABD'nin, Esad
rejiminin acımasız saldırılarını durduracak anlamlı ve belirleyici eylemlere
girişmesi ve aynı zamanda, kaçınılmaz olduğunu söylediğiniz, Esad sonrası
Suriye'nin kurumlarının şekillenmesine yardımcı olma ve bu kurumlar üzerinde
etki kurma zamanıdır.http://www.weeklystandard.com/blogs/experts-obama-here-what-do-syria_751267.html
Çev: Selim
Sezer
Yorumlar
Yorum Gönder