Dünya tarihi yeniden yazılmalı: Geçmişte bizden daha ileri teknoloji devri yaşandı.
Rusya’da alternatif tarih laboratuvarı çalışmaları
yürüten fizikçi Andrey Sklarov ve
bilim insanlarından kurulu olan Araştırma Ekibi; İnsan
oğlunun tarihi hakkında gerçek
olan ancak gerçekliğin getireceği Bilimsel karmaşa ve yeni
baştan yazılması gerekli
olan Siyasi Tarih ve Dünya Kültür tarihinin sancılı
dönemler yaşatacağının bilincine
sahip gerçek bilim insanları olarak uzun bir zamandan beri
kaydettikleri, insanlık tarihinin
gerçeklerini ortaya koyuyorlar….
Sklarov, Hitit, Sümer ve İnka kültürleri gibi antik
uygarlıkların günümüz
teknolojisinden çok daha gelişmiş medeniyet kalıntıları
üzerine kurulduğunu
bilimsel temellere ve gözlemlere dayanarak iddia
ediyor.
Andrey Sklarov yönetiminde çalışmalar yürüten; Rus tarihçi
,etnolog, jeolog ve daha
bir çok bilim dalına mensup bilim adamlarının oluşturduğu
ekip, Türkiye dahil
Güney Amerika’dan, Japonya’ya kadar ortaya çıkarılan tüm
arkeolojik bulguları farklı
bilimsel bakış açısıyla inceleyerek tarihin yeniden
yazılması gerektiği sonucuna varıyor…
Sklarov ‘’Tarih, yakında geçmişin değil, geleceğin bilimi
olacak’’ diyerek, çok güçlü
teknik imkanların kullanıldığı insanlık uygarlık tarihinin
gerçekliğini vurguluyor..
İnsanoğlu tarihi hakkında dikkat çekici çalışmalar yapan
ekibin çalışmalarını aslında iki
yıldan beri takip eden basın kuruluşları, Araştrma grubunun
geçen yıl Türkiye’de
gerçekleştirdiği incelemelerden sonra elde ettiği bulguları yayınlaması üzerine onlarla
gerçekleştirdiği incelemelerden sonra elde ettiği bulguları yayınlaması üzerine onlarla
görüşme yapmak isteğinde bulunuyorlar…
Sklarov ve ekibinin ortaya attığı tarihin yeniden yazılması
gerektiği temel fikrinin
arkasında şu tespit bulunuyor: ’’İnka, Maya, Hitit,
Mısır, Sümer ve daha bir dizi
güçlü uygarlık bu dünyaya ilk olarak çivi çakan medeniyetler
değildirler…
Bunlar, varlıklarını, alt yapısı hazırlanmış çok farklı ve
çoğu zaman
‘‘Tanrılar Kültürleri’’ olarak tarif edilen günümüz teknolojilerinden
çok daha farklı
ve ileri düzeyde gelişmiş kültürlerin kalıntıları üzerine
kurulmuşlardır….’’
(Cilt 1 Sayfa 66)
Hitit İnka Benzerliği
Sklarov’la Basın Mensubları, Moskova’da bir sanat evinde
buluşuyorlar…Görüşmelere
‘’beni daha iyi anlamanız için sizi hemen şoke etmek
istiyorum’’ diye başlayan
Sklarov Çorum’daki ‘Hitit uygarlığı kalıntıları’ olarak
tarif edilen ‘Alacahöyük’
arkeolojik kazı bölgesiyle, Peru’da İnka’lara ait olduğu
söylenen ‘Cusco’ antik şehrinin
iki fotoğrafını yan yana koyuyor…Birbirinden yaklaşık 12 bin
km uzaklıkta bulunan bu iki
antik şehrin surlarının, yine yaklaşık M.Ö 10.000
yıllarında buraya dikildikleri varsayılıyor.
İki şehrin surları ,aralarında fark bulunamıyacak biçimde
birbirinin aynısı…Her iki bölgede
de sert bazalt ve granit taşları kullanılarak, günümüzde
poligonal adı verilen çok köşeli
formlar şeklinde harçsız ve birbirine inanılmaz derecede
bitişmiş olarak örülen duvarlar
yer alıyor.. ‘Peki bu tür kazıları yapan arkeolog ve
tarihçiler benzerliğin farkında
değiller mi ? Neden dünya kamuoyuna iki uygarlığın
birbirinin kopyası olduğunu
anlatmıyorlar?’sorumuzu Sklarov şöyle yanıtlıyor:
‘Bir arkeloğun kazı yöneticisi olana kadar ne kadar ter
döktüğünü biliyor musunuz.
Sonra bu arkeolog ortaya çıkıp ‘bugüne kadar
bildiklerimiz yanlışmış’ derse akıbeti
ne olur sizce….. Ben söyliyeyim, getirisi iyi olan
işinden alınır en fazla,
Üniversitelerden birinde ders vermeye atanır.
Ayrıca Hitit ve İnka uygarlıkları birbirinin kopyası
değildir. Kopya olan bu iki uygarlığın
aynı taban üzerine kurulmuş olmalarıdır.Yani Alacahöyük ile
Cusco antik şehirleri
M.Ö 10.000 yılından çok daha eski tarihlere ait bizim
bilmediğimiz tek bir uygarlık
tarafından inşaa edildi.’
Sklarov ,’’Ben fizikçiyim. 90’lı yılların başında Rusya Uzay
sanayinde mühendis
olarak çalışıyordum. Bundan sonra söyleyeceklerime çok
dikkat edin!" Dedikten
sonra arşivinden Bolivya’da çekilmiş başka bir fotoğraf
çıkarıyor….Fotoğrafta bir bazalt
taşı parçası görünüyor… Taşın içindeki işlenmiş bölüme
işaret eden Sklarov
‘İster inanın ister inanmayın ancak binlerce yıl önce taşa
çok açılı iç köşeler veren
ustalar her kimse, bugün dahi taklit edilemez bir
teknik ve işlem
gerçekleştirmişlerdir….Günümüzde sertliği 5-6 derece olan bu
çok sert bazalt taşını
yekpare şekilde, yüzey ve moleküler yapısı bozulmadan bu
şekilde imal edebilecek
teknoloji ne Amerika’da var var ne Rusya’da nede başka bir
ülkede. Bu taşın eklem
bölgesini taşın moleküler yapısını bozmadan yani lazer
kullanmadan yapana anında
100.000 $ veririm’dedi. (Cilt 1 sayfa 67)
Türkiye kazılarında yaşananlar
Sklarov, günün birinde dünya tarihi yeniden yazılmaya
başlarsa Türkiye topraklarının
bu yeni tarih için bir hareket noktası olacağını
söyledi: ‘Geçen ağustos ayında
Tükiye’ye gittiğimizde Hattuşaş kazı bölgesini ziyaret
ettik.Anladığımız kadarıyla
orada İngiliz arkeologlar çalışıyor çanak çömlek arıyor.
Çevreye bakınırken bizi
bile inanılmaz şaşırtan bir keşif yaptık. Mısır’daki
piramitler bile Hattuşaş’ta
bulduğumuzun yanında gölgede kalıyor.
Yerden çıkıntı biçimindeki monolit granit taşların mekanik
usulle kesildiğini
gösteren izi bulduk. Binlerce yıl önce bu izi bırakan
Yuvarlak Abraziv Disk neden
yapılmışsa , sert taşı tereyağı gibi kesmiş ve bu
günümüzde dahi taklit edilemez.
Çünkü dünya genelinde böyle bir disk mevcut değildir…"
Sklarov resmi tarihe göre Şanlıurfaya 20 km uzaklıktaki
Göbeklitepe’nin M.Ö 11.
Yüzyılda cilalı taş devri olarak uygun görülen bir zaman
diliminde kurulduğunu
hatırlatıp gülüyor : ’Uzman olmaya gerek bile yok… 65
milyon yıl önce yok olan
dinozor resimlerinin, 13 bin yıl önce ilkel taş devri
kabileleri tarafından inşa
edilmiş olduğu iddia edilen yapının içinde ne işi var? Taş
devri insanı yerin
yüzeyinde dinazor iskeleti buldu diyelim, o iskelet dokuyla
donatıldığında ortaya
böyle bir şekil çıkacağını nereden ve nasıl biliyordu.
Tapınak duvarlarında
gördüğümüz hayvan resimlerinin ördek olmadığı kesin. Hatta
burasını asıl inşa
eden ve kullanan ev sahiplerinden sonra ikinci bir
Kültür toplumu, tıpkı Mısır
piramitleri örneğinde olduğu gibi farklı amaçla burayı
kullanmış. Sütunlardan
birinin temelinde dış bir etkenle kopan iki dinozorun
kafaları daha sonra çok
daha ilkel bir teknolojiyle taş taşa sürterek
onarılmak istenmiş’…. Sklarov ile iki
saat kadar devam eden söyleşi sonunda şunu soruyor basın
mensubları : ‘Peki sizin
varsayımınıza göre 10-20 bin yıl önce dünyamızda kimler
vardı?’
Sklarov şöyle cevaplıyor : ‘Emin olduğum tek şey tüm bu
yapıların şimdiki insanın
eliyle yapılmadığı. Asıl ev sahipleri uzaydan mı geldi yoksa
bilinen zamanlar
öncesinde dünyamızda gelişen bir önceki uygarlık tarafından
mı yapıldı sorusunun
yanıtı bende yok…..Sadece %50’den fazla olasılıkla
bundan yaklaşık 15-17 bin yıl
önce dünyamızda o eski uygarlıklar neyse aralarında
‘Tanrılar Savaşı’ adını
verdiğim bir ihtilaf yaşandığı kesin.Böyle bir savaşın
izlerine Peru ,Bolivya ,
Arjantin ve Türkiye’deki antik yerleşim bölgelerinde
rastlamak mümkün….
Ancak %100 emin olduğum bir şey var o da tarihin yeniden
yazılması gerektiği…
(Cil 1 Sayfa 68)
|
Aslında insan eseri olamayacak teknolojiye sahip eserler
dünyanın birçok yerinde vardır. Amerika Titikaka gölü yakınlarında Tiahuanaco antik
şehrinde de ilginç taş işçiliği bulunmaktadır. Şekildeki kaya bir iddiaya göre dünyanın
ilk şehrine aittir.Üzerine yapılan çizgi ve delikler elle olamayacak kadar
düzgün ve sıralıdır.
Bu kayayı ancak bir makinenin yapmış olabileceği
söylenmektedir.
***
Tahta sap ve demir tokmaktan oluşan bu çekiç, 1936'da
Teksas'ta 400-500 milyon yıllık bir kayanın içine gömülü olarak bulundu. Modern bir
aletin tarih öncesi bir kaya kütlesinin içine nasıl girdiği bir yana, çekiçte kullanılan
demirin günümüz demirlerinden bile saf olması bilim adamlarını hayrete düşürdü
***
Peru'nun Cusco bölgesindeki bir İnka kalesinin etrafını 360 metre boyunca zikzak yaparak saran 9 metrelik setlerin yapımında, tanesi 300 tona varan kireçtaşı blokları kullanılmış. Ancak hiç harç kullanılmamasına rağmen bu kayalar, arasına bıçak bile sokulamayacak kadar mükemmel yerleştirilmiş
***
***
YAŞI: 2 milyar 800 milyon yıl.
Bu metal kürecikler Güney Afrika, Klerksdorp'tan. Birinin
üzerinde kürenin çevresini dolaşacak şekilde birbirine paralel 3 çizgi oyulmuş. Bu küreler Cambrian devri
öncesine ait pek çok mineral arasında bulunmuştur
(2,8 milyar yıl öncesi).
Bu kürelerden bazıları 6 milimetre kalınlığında, ince bir
kabuğa sahiptirler. Bu ince kabuk kırıldığı zaman kürenin içinden süngerimsi garip bir şey çıkıyor.Bu süngerimsi şey
havayla temas edince parçalanıp toz haline geliyor. Bu kürelerin ne oldukları ,ne amaçla yapıldıkları
bilinmiyor. Üstelik 2,8 milyar yaşındalar. İnsanın inanası gelmiyor ancak bilimsel veriler bunlar.
***
Bu cisim Kanada'nın Kuzey kutup bölgesindeki Axel Heiberg
adası eski fosiller koleksiyonunda bulunmuştur.
İncelemeler bunun bir insan parmağı fosili olduğunu
gösteriyor.
Bu fosil 100 ile 110 milyon yıl öncesine aittir
(Creataceous jeolojik dönemi). Bu fosil " DM93-083 " numarasıyla arşivlenmiştir. Röngen ışınlarıyla yapılan inceleme
sonucunda resimdeki siyah kısımların parmak kemiklerine ait olduğu ortaya çıkmıştır. Bu kadar eski zamanlarda
insan yaşamış olabilir mi ?
100 milyon yıllık insan parmağı
***
130 milyon yıllık insan eli
Kolombiya, Bogota yakınlarında bulunmuş bir insan eli fosili. Fosilleştiği kayanın yaşı 100 - 130 milyon yıldır.
318 bin yıllık spiral
Alışıldık olmayan bu spiral cisimler 1991 - 1993 yılları
arasında Rusya'daki Ural dağlarının doğusunda bulunan küçük bir dere olaran Narada'da
bulunmuşlardır. Boyları en fazla 3 cm. olan bu cisimlerden (inanılmaz ama)0,003 mm. olanları da
bulunmuştur. Büyük olanları bakırdan, küçük ve çok küçük olanları ise çok ender
rastlanan "tungsten" ve "molybdenum" maddelerinden yapılmıştır.
Mikroskopla yapılan incelemeler sonucunda spiraller
kusursuz bir biçimde "altın oran" tekniğiyle yapılmıştı. Daha da şaşırıcı olan şey ise bütün
bilimsel incelemelerin gösterdiği gibi bu cisimlerin yaşlarının 20.000 ile 318.000 yıl
arasında değiştiğidir. Bu yaş farkı cisimlerin bulundukları derinliğe göre değişmektedir.
|
Yorumlar
Yorum Gönder